Persona (Öykü)


Yeşile boyalı demir. Doğacı veya insancıl bir ileti mi vermesi gerekiyor? Yukarıdaki plastik tutmaçların hepsi dolu. Tıs pıs tıs pıs tıs pıs. Boyu uzun olanlar aralardaki üç parmaklık boşlukları parsellemiş. Ya ben Selim’e de söyledim, o kadar ağırdan alırsa bu iş olmaz diye. Saçları erken kırlaşmış bir adamın omzunda dizüstü bilgisayar çantası. Bordo ojeli tırnaklarını kurcalayan genç bir kadın, sarışın, yapay sarışın. Etrafta çocuk yok neyse ki. Elif, canım, anne geliyor eve. Uyuklayan, pamuk saçlı bir kadın. Kocaman kulaklıklı, sivilceli bir oğlan cep telefonundan operatörün sağladığı bedava internet sitelerine girme peşinde. Nefes almak bile mesele. Tıs pıs tıs pıs tıs pıs. Boynunu kaldırıp kalan son oksijenden içine çekerken hemen yan şeritteki arabaların stop lambalarının saldırısına uğradı gözleri. Abi, akşam maç yapıyor muyuz? Hanım izin vermiyor mazeretini kabul etmem. Göt göbek bağladın iyice. HA HA HA! Hırıldayan şişman bir adam zor ayakta duruyordu, gözleri umutla yer verebilecek biri arayışında. Pencere kenarındaki kızdan umut yok. Telefonunun sesini sonuna kadar açmış, kulaklıktan bangır bangır… Sana bir önerim olacak hayatından, mikropları at! Otobüs dönüş yaptı körüğün üstündekileri belinden yamultarak. Dev bir akordeonun içindeyiz. Her insan bir nota. Detone bir senfoni.

Tıs pıs tıs pıs tıs pıs. İnsan, hacminin ne kadarı kadar daralabilir? Altı insanları. Altı üstü insanlar. Sabah akşam gidecek bir yerleri olmasının garantisini taşıyan bir kafile, hayır, bir sürü. Neden? Hem de başka seçeneğim varken? Bey’fendi, çekilsenize azıcık. Yapıştınız kaldınız üstüme. Han’fendi, ben de bayılmıyorum herhalde. Toplu taşıma aracında rahatsız oluyorsanız taksiye binecektiniz. Size mi soracağım? İstediğim yerde yolculuk yaparım. Bir şey derdim ama neyse. Tamam be! Akşam akşam sizi dinlemek zorunda mıyız? Penceredeki iki santimetrekarelik kaçış noktası da buğulanmış. Tıs pıs tıs pıs tıs pıs. Ne zorum var burada, bu saatte… Metalik kadın sesi. Lütfen arkalara doğru ilerleyelim. Arkaya ilerlemek… Lütfen önlere gerileyiniz. Zincirler, her yerde zincirler. Dokuz altı, dokuz altı, sekiz sekiz, sekiz sekiz, dokuz sekiz dokuz sekiz. Tıs pıs tıs pıs tıs pıs.

Tabii nasıl istersen. Adamın gözleri kadının dudaklarında. Kadın oralı değil. Farkında mı değil yoksa anlamazlıktan mı geliyor? Tıs pıs tıs pıs gırrrrç. Açılan kapıda bir gövdenin yamuk yumuk yansıması. Anlık. Cam mı biçimsiz, gövde mi? Elini başına götürdü. Gözleri yuvalarından fırlayacak gibi. Aa, inecek var! Demin aklınız neredeydi? Ne bileyim, dalmışım. Şoför beeey, açar mısınız kapıyı? Karşıya gitmek istemiyorum. Duyamaz ki sizi buradan. Sağ olun yani, çok yardımcı oluyorsunuz. 19.14, 19.15, 19.16… Beyninin içi kaşınıyordu adeta. Hani olmadık bir zamanda ayak tabanı kaşınır da parmaklar bir türlü ayakkabının altına ulaşamaz ya. Tıs pıs tıs pıs tıs pıs. Sol tarafta bir sırt çantası kolunu dürtüyordu, üstünde timsah resmi. Amfibi, sürüngen. Sürüngenler. Yılanlar nasıl deri değiştiriyor acaba? Derisini atmadan önce ağırlığını hissediyor muydu üstünde? Hissetse de bunu anlatabilir miydi? Anlatsa biz anlar mıydık? Ya kertenkeleler? Kuyruklarını hiçbir şey olmamış gibi bırakabiliyorlar mıydı? Şakaklarını ovuşturdu. Kaşıntı yanağına da geçti. Köprüye az kalmıştı. 19.24, 19.25. Eve varınca sekiz. Yemek, üst baş, sekiz buçuk, dokuz. Sabah yedide alarm. Sekizde yine yol. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma… ve haftaya, cumartesi de. Pencere kenarındaki kız, gözlerini çevirdi. Bembeyaz, gözbebekleri yok. Sivilceli oğlana baktı. Onun da gözleri bembeyaz. Kavga eden kadınla adam, bembeyaz. TIS PIS TIS PIS TIS PIS. Sağ yanağındaki kaşıntı. Kaşıntı değil bu. Sızı? Ağrı? Acı? Gözleri camdaki küçük boşluğa takılı kaldı. Biri buğuyu elinin tersiyle silmişti. Köprünün renkli ışıkları, mavi, mor, eflatun, pembe, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi.

Eli yanağından indi. İki sıra diş dışarı çıktı yanağı kemirerek. Tek eli yeşil demirde, sadece aklardan ibaret gözleri. Pembe, çiğ etle kaplı dişler iyice belirgin hale geldi. Yanaktan boyuna boyundan göğse, aşağıya, daha aşağıya kan damlaları. Baş, içinde bir şey yokmuşçasına çöktü sönen bir balon misali. Bordo ojelerini kurcalayan kadın gözlerini kaldırdı. Tiz, keskin bir çığlık attı. Kadının çığlığı otobüsün körüğünü yırttı. Otobüsten dökülmeye başlayan yolcular, kopan misinadan kaçan boncuklar gibi. Hafif meşrep köprüden, akşamın iyice derinleştirdiği denize insan sağanağı. Deniz yuttu hepsini. Şehirse kaldığı yerden devam etti hayatına.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.