The Judge: Yargıç Da Yargılanır

Bir filmde Robert Downey Jr. varsa çamurdan da olsa izlenir mantığı taşıdığımdan The Judge'ın (Yargıç) hakkını yemeden sinemada, isabetli bir şekilde hukuk okuyan kardeşimle seyrettim.

Senaryodan çok büyük ölçüde Robert Duvall ve Robert Downey Jr.'ın sağlam oyunculuklarına dayanan bir film. Özellikle son yarım saatinde Babam ve Oğlum moduna girse de, iki buçuk saat olsa da bu nedenden ötürü sıkmadan izleniyor.

Sürprizbozanlarla başlayabilirim.

Hikâye klasik. Kasabadan şehre yerleşen ve suçlu tarafı savunmasıyla (kendi deyişiyle "onlarda para var") ünlü bir avukat olan ukala Hank (Robert Downey Jr., ukalalılığın yakıştığı tek insan olabilir), annesinin vefatıyla ailesinin yanına geri döner. İki kardeşi onun çekip gitmesine kırgın olsa da küs değildir: Hank'in bir araba kazasında beysbol kariyerini bitirdiği Glen ve zihinsel geriliği bulunan Dale.

Baba Joseph Palmer, ortanca oğluna bilerek kötü davranmaktadır. Oğlunun onları çekip gitmesini hazmedememektedir. Ama Hank de küçüklükten beri babasının mesafeli ve sert tavrından bunalmıştı. Bu ikilinin birbiriyle kaynaşması zor olacaktır ama imkânsız değildir. Bir gün arabasında kan lekeleriyle döner, kullandığı sırada neler olduğunu bir türlü hatırlayamaz.

Yılların namuslu yargıcı Joseph Palmer katil damgası yemek üzeredir. Hank'e hayatının görevi düşer ama babası inatçıdır. Başka bir avukatı ayarlar. Ne var ki o avukatın bu dava için yetersiz olduğu açıktır. Karşılarında Hank'in haksızlıklarını ödetmeye ant içmiş, deneyimli avukat Dwight Dickham vardır. Hank sonunda babasının avukatı olmayı başarır.

Hank bu dava sürecinde babasıyla daha yakınlaşacak ve herkesten sakladığı bir sırrını öğrenecektir. Joseph'in hafıza kaybı sadece yaşlılıktan değildir. Bağırsak kanseri için aldığı kemoterapilerin de bir sonucudur. Bunca yıldır uzak kaldığı babasının annesinin yanına çok geçmeden gideceğini bilen Hank'in yükü daha da artar. Ölümcül hastalığa yakalanan babasının hapse girmemesi.

Epey hararetli duruşmalar yaşanır. Ama kimse olay anını tam olarak anlatamaz. Ölen kişinin, Joseph'in yanlış hüküm vererek dışarı saldığı bir psikopat olması cinayet için sebep de vermektedir. Babası kemoterapi aldığı yıldaki davalarda verdiği kararlar riske girmesin diye hastalığından bahsedilmesini istemese de Hank buna mecbur kalır. Yine de altı yıllık hapis cezasının önüne geçemez. Ama zaten hastalığı kötüleştiği için bir-bir buçuk yılda salıverilir. Sonradan kaynaştığı oğluyla balık tutarken de son nefesini verir.

Sonlara doğru acıklılığıyla Babam ve Oğlum'u aratmayan filmde "Açaydım gollarımı, gitme diyeydim" repliğini aramadım değil. Ama iki usta oyuncuya sırtını yaslamak iyi bir fikir olduğu için film gayet izlenebilir halde ve bence puanını hak ediyor. Sinemalardan yakında kalkar ama zaten evde izlemeye daha müsait bir film.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.