Kardeş İle Bir Hayat


Birden ne oldu bilmiyorum. Tek çocukken rahatım iyiydi, hâlâ da bıraksanız günlerde kendi kendime vakit geçirebilirim. Ama yedi sekiz yaşlarımda kardeş isterim diye tutturdum. Daha kardeşin ne olduğunu da pek bilmiyordum halbuki. Demek ki hayat legolar ve kitaplarla geçmeyecekti. Annemle babam da kırmadılar, dokuz yaşında abla oldum.

Kardeşimin doğacağı gün, annemle babam kapıyı kimseye açma diye tembihlemişlerdi beni. Söz dinleyen Alman ruhlu bir çocuk olarak açmadım tabii, babama bile. Neyse ismimi duymam, babamı fark etmem derken hastane yollarına düştük. Doğumdan sonra kardeşimin odaya gelişini çok net hatırlıyorum. 18 Haziran 1993, saat 16.00 suları. Hemşirenin elinde el kadar bir bebe. An itibarıyla 21 senemi birlikte geçireceğim bir bebe...

Hastaneye geldiğinde ne kadar minik diye düşünmüştüm. Eve geldiğimizde tescilli bir sakar olarak (ki kışın yaşadığımız hastane macerasında daha da tescillendi) onu tutmaya çekiniyordum. O uyurken sessizce seyrettiğimi hatırlarım. Şimdi büyüdü, kucaklara sığmıyor ama yine de küçük kardeş, ille de küçük kardeş. 21 yıl nasıl geçti anlamadım gitti.

Kardeşimin doğumundan bir buçuk yaşına kadar yazdığım "altına yaptı" vb gibi dümdüz gözlemden oluşan günlükten bu yana uzun zaman geçmiş. Ama iyi ki onun kendi hakkında okuyabileceği bir şey bırakmışım. Eskilerden Çokonat fındığı, yenilerden burun kanama hikâyesiyle daha nice 21 yıla...

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.