Dişi Zebra Ciklet Balığının Mahsunluğu (Öykü)


Gözüm, masanın üstündeki lekeye takıldı. Sağ baş parmağımı sürttüm. Geçmedi. Biraz daha bastırdım. Akşam yediğim yoğurttan damlamış. Parmağımı burnuma götürdüm. Birkaç gün açıkta durmuş yoğurdun ekşi kokusu. Birazdan yıkarım. Yoksa daha çok kokacak.
Dizlerimi tutarak ahşap sandalyeden ağır ağır kalktım. Ah bu kilolar... Kalkarken dirseğim masif ahşap mutfak masasının kenarına çarptı. Tam kemiğim. İçim sızladı. Sadece birkaç saniye. Zebra ciklet balıklarımızın yemlerine uzandım kalkınca. Mutfağın küçük olmasını beğenmezdim gençken. Ama şimdi daha büyük olmadığına şükrediyorum. Eklemlerim memnun.
Aslında ben pek balık insanı değilim. Ama kocam sever. Yani severdi. Biri dişi biri erkek olan balıklarının özelliklerini anlatmaya doyamazdı. Hele hele, derdi, bakma bunların böyle somurtuk somurtuk yüzdüklerine. Akvaryum balıkları arasında bu kadar kavgacısını ve dayanıklısını zor bulursun. Bence tek kusurları ne biliyor musun? Şu küçücük ağızları. O yüzden her balığın yediği yemlerden vermek olmaaaz. Toz haline olanlardan. Azar azar, eşit aralıklarla. Yoksa bir bakmışsın nalları dikmiş.
Evet, plastik kapaklı kutuya uzandım. Kapaksız bir rafta. Bakışım ambalajdaki markadan onu tutan elime kaydı. Kırışıklıklarım görmezden gelemeyeceğim kadar artışta. Biraz da lekeler. Onlarla inatlaşmıyorum. Yaşlanma karşıtı kremleri bıraktım. Neye karşı çıkıyorsam, neyi engelliyorsam. Kutuyu kaldırıp yüzümden uzaklaştırdım, aslında ezberimde olan kullanım talimatlarına baktım. Zar zor okudum. Tamam.
Dedim ya balıklara o kadar bayılmam. Varken de bakmamak olmuyor tabii. Can sonuçta. Bizimki balıklarına nasıl hayran nasıl hayran. Gelin görün ki iş akvaryumun bakımını yapmaya, suyunu temizlemeye gelince nedense bir isteksizlik. Suyun sıcaklığı 22 dereceyle 27 derece arasında mı, pH’ı 7,5 ile 8,5 arasında mı, filtreler nasıl temizlenmeli... Sağ olsun, işin uzmanı oldum çıktım. Günahını almayayım. Balıkları eve ilk getirdiğinde akvaryumun kurulumunu yapıp ilk suyu doldurmuştu. Bak Hasibe, bu hayvanlar, akvaryumları 80 santimden küçük olursa daralırlar. Ayrıca saklanacak yerleri de olmalı. Psikolojisi bozulan balığı bir daha toparlayamazsın. Akvaryumu da salonun orta yerine koymuştu. Orası çok ayak altı demiştim de dinlenme koltuğundan iki balığı rahat rahat görmesi lazımmış.
Şimdi teki kaldı. N’apıyor derseniz ağır ağır yüzüyor. Zaten genel olarak balıkların pek bir şey yaptığı yok. Dişiliğinin belirtisi olan hafif turuncumsu karnı gövdesinin geri kalan siyah beyazıyla hoş bir zıtlık halinde. İki taneyken anca çiftleşiyorlardı.
Ben en son ne zaman sevişmiştim acaba? Gitgide zayıflayan hafızamın neredeyse erişemeyeceği bir geçmişte. Bizimkinin altmışlarının sonuna doğru bir gün bıçak diye kesildi neredeyse. Bense daha kırklarımdaydım. Aklıma neler neler geldi. Kimlerin evinde neler neler yapıyordur şimdi. Mavi haplardan ala ala. Ya alakasız birinin evinden kalp krizi haber gelirse. Ya el aleme rezil rüsva olursam. Bir gün iki balık ve koca bir akvaryumla çıkageldi. Tanıştırayım Tahir ile Zühre. Bak onlar da çok memnun olmuşlar.
Halbuki ben hiç memnun olmadım. Tahir aşağı Zühre yukarı. Zamanla şey de düşünmeye başladım. Keşke bir kadınla basılsaydı. Veya erkekle. En azından içinde hayat kırıntısı var derdim. Belki bir gün başkalarından sonra bana da tekrar nasip olurdu. Kendimi öne atarsam sinirlenir diye çocuklarımızdan bahsederdim. Özletme kendini istersen. Çocukların da pek umurunda değilmişiz. Biri yüksek lisans için Almanya’ya, diğeri çalıştığı şirket aracılığıyla Dubai’ye gitti. Aramalar azaldı tabii. Ben ararsam şu an meşgulüm anne, kusura bakma anne, sonra konuşuruz anne. Onların aramasını beklemeyi çoktan bıraktım. Beklenti insanı daha da yaşlandırıyor. Şu an daha yaşlı hissetmeyi kaldıracak durumda değilim. Hele de bedenimin atıl vaziyette kaldığı Tahir ile Zühre yıllarını düşününce. Balıkların ağzı var dili yok hanım. İnsanlar gibi değil, hiç değil. Bunlardan hiçbir zarar gelmez. Hayır, bir sürü belgesel de izliyordu. Hayvanlar dünyasından bihaber değildi.
Bir gün Zühre’nin karnındaki turunculuk kıpkırmızı oldu. Çiftleşme dönemiymiş. Fenalarda. Dört cam arasında Tahir görmezden gelecek değil ya. Kırmadı Zühre’yi. Allah’ın balığını kıskandığımı kabullenmem zaman aldı. İki saniye sürdü sürmedi belki. İnsan yine de özeniyor. Kendi kendime yapmayı düşündüm bir ara. Tövbe tövbe. Bize hep ayıp diye öğretmişler. Dikkatimi Zühre’de toplamaya çalıştım. Evlatlarda tık yokken belki balıktan torunum olurdu. Oldu da. Zühre, dipteki girintili çıkıntılı dekorların muhtelif yerlerine yumurtalarını bırakmış. Küçücük şeyler, saymaya imkan yok.
Benim balık hastası beyimde bir coşku bir coşku. Çoğalacaklar görüyor musun? Bir sürü balığımız olacak. Torun fikri cazip geldiği için ben de onunla birlikte sevindim. Ertesi gün baktım koca adam hüngür hüngür ağlıyor. N’oldu diye sordum. Tahir bütün yumurtaları yemiş. Neymiş, bu türün erkekleri anneyi yavrulardan kıskanınca böyle yaparmış. O yüzden dişi yumurtlayınca erkeği ayırmak lazımmış. E madem biliyordun, neden ayırmadın? Benim Tahir’im öyle şeyler yapmaz dedim. İyi halt ettin diyemedim.
Bu küçücük balıkların ömürlerini tahmin edememişim. Doğru şartlarda bakıldığında 10-18 yıl yaşarlarmış meğer. Bizimkini gömdüler zaten. Zebra ciklet balıklarından başka bir şeyi gözü görmeyen sahipleri dinlenme koltuğunda onlara baka baka gitti.
Akvaryuma toz yemden bir miktar döktüm. Zühre biraz tatsız ama yaşama isteğini yitirmemiş. Ağır ağır yüzüyor suyun yüzeyine doğru. Minik ağzını aça aça yemleri içine çekiyor. Geçenlerde yine yumurtlamış. Bu sefer önlemimi aldım. Tahir’i süzgeçle akvaryumdan çıkardım. Şeffaf plastik bulaşık tasının içine koydum. Koca akvaryumdan oraya düşmek hiç hoşuna gitmedi. Meymenetsiz, memnuniyetsiz bakışlar. Günlerce temizlemedim suyunu. Uçuşan boklar yüzünden suyun rengi bulandı. Tahir’de hâlâ aynı bakışlar. Yem aldığımız balıkçıya gittim, iri yemlerden istedim. Sizinkiler zebra ciklet değil miydi abla, toz alman lazım. Toz var dedim. İri yemlerden aldım. Eve gider gitmez bulaşık kabına bir avuç attım. Salondaki akvaryumu ıkına sıkına duvarın kenarına ittim. Sonra da bir türlü bana oturma sırası gelmeyen televizyon koltuğuna kuruldum.
Mutfağa bir sonraki girişimde Tahir suyun üstünde yan duruyordu. Suyu olduğu gibi alafrangaya döktüm. Üstüne de sifonu çektim.
Zehra akvaryumda yüzüyor, akvaryumun altındaki deniz kabuğuna yapışmış sarı sarı bir sürü yumurta. Sevdiğinden ayrı düşen zebra ciklet balıkları mahzunlaşıyor diye bir haber okumuştum zamanında. Elbet geçer. Neler geçti. O da geçer. Suyun yüzeyine bir daha çıkıp yemleri yediğini görünce içim rahat etti. Yumurtalarda belli belirsiz kıpırdanmalar. Yakında anneanne olacağım. Üstüme bir rahatlık çöküyor. Ve televizyon koltuğumda kendime dokunuyorum.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.