Böyle Buyurdu Zerdüşt ve Hukuku Baştan Yaratmak (Deneme)


Nietzsche, hiç şüphesiz tarihin en ilginç filozoflarından ve kişiliklerinden biri. Filolog olmasının ve yaratıcılığının sayesinde, eserleri sadece felsefi metinler olarak değil edebi eserler olarak da değerlendirilir. Eski Yunan etkileri bariz şekilde görülen eserlerde alıştığımız felsefi argümantasyonun ötesinde bir tarz mevcut. Dolayısıyla, hukuk felsefesi gibi, Nietzsche’nin doğrudan yazmadığı konularda satır aralarını damıtmak gerekli.
GİRİŞ
Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche’nin en bilinen eserleri arasında. Bunda, filozofun kasıtlı olarak oluşturduğu “kutsal kitap” üslubu da etkili. Kitabın, yozlaşmış insanlığa ve Nietzsche’nin gözlemlediği Hıristiyanlığa bir karşı çıkış olduğu da söylenebilir. Basite indirgeyerek ifade etmek gerekirse, Nietzsche’nin görüşleri akılcı Apollon’dan değil Eski Yunan tanrıları arasına sonradan katılan, keyfine düşkün şarap tanrısı Dionysos’tan yana. Filozof, bu kitabında insanların kendilerinden uzaklaştıklarını, üstlerine biriken geçmişin tortusunu geride bırakarak zaaflardan uzak, kendileriyle barışık yepyeni insanlar olmaları gerektiğini savunur. İşte o insan da meşhur Übermensch, yani “üst-insan”dır.
Nietzsche’nin, (Nietzsche’nin Sorrento Yolculuğu’nda bahsedildiği üzere) 1876 yılının sonbaharında Sorrento’yu ziyaret etmesinin ardından sağlık sorunları gerekçesiyle Basel Üniversitesi’nden ayrılmasından, sonra İtalyan sahillerinde ve Nice’te pasaportsuz, gezgin bir filozof olarak dolaşmasından yola çıkarak Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü otobiyografik bir metin olarak değerlendirebilir ve filozofun üst-insan olmaya bizzat çabaladığını söyleyebiliriz. Yazarının hayatından ilham alan yersiz yurtsuz Zerdüşt’ün nihilizmi, esasen her şeyi toptan yıkıp yok etmekten çok, insanı kendinden uzaklaştıran “kokuşmuş” değerlerden tamamen kurtulup insanı insan yapacak değerleri benimsemek. Buradan hareketle Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü hukuk açısından değerlendirmeye başlayabiliriz. 
1. Böyle Buyurdu Zerdüşt’te Hukuk
En başta belirttiğim gibi, ne Böyle Buyurdu Zerdüşt’te ne de Nietzsche’nin diğer eserlerinde hukuka veya hukuk felsefesine doğrudan bir gönderme yok (ama benim de yapacağım gibi, bu eserde hukuk kırıntılarının peşine düşen olmuş) ve yine yukarıda belirttiğim gibi, Nietzsche’nin nihilizmi yıkıcı değil yapıcı bir nihilizm olarak karşımıza çıkıyor. Kendi yaşamı ve özellikle Akdeniz seyahatlerinden sonra geçirdiği değişim göz önünde bulundurulursa, Zerdüşt’ün arzuladığı topyekûn dönüşümden sonra ulaşılacak nokta hukuki nihilizm olmayacaktır. Bunun yerine, doğal hukuka ve belki hukuki pozitivizme karşı çıkışla birlikte yorum olarak hukuka varılacağını umabiliriz.
a. Zerdüşt ve Doğal Hukuk
Doğal hukuk, en temelde doğal olarak belirlenmiş, yere ve zamana göre değişiklik göstermeyen yasalar bütünüdür. Bu kuramı destekleyenlerin başında Aristoteles, Cicero ve Thomas Aquinas gelir. Aquinas’ın görüşleri Katolik Kilisesi tarafından da benimsenmiş ve dolayısıyla doğal hukuk dinle, özellikle Katoliklikle özdeşleşmiştir. Meşhur “Tanrı öldü. Ve onu biz öldürdük” alıntısını da göz önünde bulundurunca, Nietzsche’nin doğal hukuka karşı durduğu tahmin edilebilir. Bu alıntı iki türlü yorumlanabilir: Birincisi, İsa’nın tanıttığı Hıristiyanlık üzerine o kadar çok şey eklendi ki artık ilk saflığı kalmadı ve bozuldu; ikincisi, eserin yazıldığı tarihle de paralel olarak, insan artık aklı ön plana çıktı ve Tanrı’nın işlevi kalmadı. Zerdüşt’ün, devleti “yeni bir düzmece tanrı” olarak tanımlaması bizi ikinci yoruma daha yaklaştırıyor gibi ama iki türlü de Nietzsche’nin doğal hukuktan yana olmayacağını söyleyebiliriz.
Aristoteles ve Cicero’dan sonra Aquinas’la dine bağlanan doğal hukuku, Hugo de Groot gibi düşünürler tekrar seküler mecraya taşımaya ve tutucu yasaları insanların doğal haklarını kapsayan uluslararası bir hukuka dönüştürmeye çalıştılar. Ama doğal hukukun insanlar arasındaki bir sözleşmeye bağlı olması fikri değişmedi. Zerdüşt’ün ise toplumsal sözleşmeye kesin bir itirazı var: “İnsan topluluğu: bu bir denemedir diye öğretiyorum – uzun bir arayıştır: ama o toplum emir vereni arar! – bir denemedir, kardeşlerim! Ve bir “sözleşme” değildir!” (s. 263).
Doğal hukuk yoruma yer bırakmaz, herkesi aynı doğal özelliklere sahip eşit bireyler olarak görür. Bu yaklaşım kulağa olumlu gelse de eşit şartlardan herkes eşit şekilde yararlanamadığı sürece gerçek bir eşitlikten söz edilemez. Zerdüşt, doğal hukukun ve dolayısıyla savunduğu mantığın mantığın temellerinden sarsılmasını istemekle aslında günümüz açısından olumlu bir tavır sergilemiş olacaktır. Ama kesin yargılara varmadan önce devam edelim.
b. Zerdüşt ve Hukuki Pozitivizm
Hukuki pozitivizm, doğal hukukun insandan bağımsız nesnelliğini reddeder ve yasaların insanlar tarafından yaratılan kurallar olduğunu, hukuk ile etik arasında doğal bir bağlantı olmadığını savunur. “Hukuki pozitivistlerin birçoğu hukuku eleştirir ve onu yeniden şekillendirmek için araçlar ileri sürer” (Wacks, s. 19). 
Zerdüşt’ün hukuki pozitivizme karşı çıkması “belki” düzeyinde çünkü hukuki pozitivizm doğal hukukun belirlenmişliğini eleştirirken bir yandan da insan aklını yüceltir. Zerdüşt ve genel olarak Nietzsche, insan aklının yanılmazlığından yana değil (Apollon yerine Dionysos) ama doğal hukukun sorgulanabilir olması açısından bir uzlaşma ortamı sağlanabilirdi.
Ne var ki, hukuki pozitivizmin en aydın düşünürlerinden biri olan H. L. A. Hart’ın bile “toplulukta hayatta kalabilmek için bazı temel kuralların olması gerektiğini” savunduğunu düşünürsek yine Zerdüşt’ün doğal hukuka yapabileceği toplumsal sözleşme itirazıyla karşı karşıya kalmamız mümkün.
c. Zerdüşt ve Yorum Olarak Hukuk
Yorum olarak hukukun 1960’lardan sonra, 1970’lerin nispeten özgürlükçü ortamında çıktığını unutmamak gerek. Kendini “zamanın ötesinde” bir düşünür olarak gören Nietzsche de ta bir asır sonra anlaşılmaktan muhtemelen epey memnun olurdu.
Şöyle konuş ve kekele: “Bu benim iyimdir, ben bunu seviyorum ondan böyle bütünüyle hoşlanıyorum, ben iyiyi yalnızca böyle istiyorum.
Onu bir Tanrı yasası, insana ait bir yasa veya gereksinim olarak istemiyorum: iyi benim için yeryüzünün öteleri ve cennetler için kılavuz olmamalı.” (s. 42)
Aslında hukukla alakası olmayan bu alıntı, Zerdüşt’ün doğal hukuka karşıtlığında kişisel yorumun yeri hakkında fikir verebilir. “Bir yargıç, daha önceki hiçbir tüzük veya kararın uymadığı bir vakayla karşılaştığında sağduyuya başvurur ve onun için doğru yanıt olarak görünen zeminde vakayı değerlendirir” (Wacks, s. 40). Bu, yargıcın yeni bir yasa koyduğunu göstermez; onun yasaları “yorumladığını” gösterir. Böylece aslında temel bir hukuk bulunur ama bu, doğal hukuk veya hukuki pozitivizm kadar katı değildir ve özellikle karar verilmesi zor olan durumlarda bir nebze esneklik tanır. Hal böyle olunca, Zerdüşt’ün “insanlar eşit değildir” sözünün de (s. 125) ayrımcılıktan öte bir anlam kazanması mümkün. Yasaların herkese eşit uygulanması yerine fırsat eşitliğine göre yorumlanması, farklı insan topluluklarıyla ilgili davalarda alternatif kararlar üretmeye yardımcı olabilir.
Yorum olarak hukukun en hassas noktası, yorumu yapacak kişinin tarafsızlığı. Gerçekten nesnel temellere dayalı olarak yapılan yorumlar yukarıda bahsedilen topluluklar için olumlu olabilir ama taraflı yapılan yorumlar yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Sabit bir hukuki zemin bile bu tür yorumları engellemeyebilir ama böyle vakalar yorum olarak hukuku aşarak hukuki nihilizme doğru yol alır. Konuya Zerdüşt açısından bakarsak, üç kötü şeyden biri olarak saydığı “iktidar hırsına” mahal vermek istemeyeceği çıkarımını yapabiliriz. Hatta daha ileri gidip Zerdüşt’ün bireysel olarak bütün değerleri yıkıp yenilerken üst-insanların eski hukuka takılıp kalmış diğer insanlar (“ayaktakımı”) tarafından zarara uğratılmaması için üst-insanlar tarafından oluşturulmuş temel bir hukuka razı olabileceğini de düşünebiliriz.
d. Zerdüşt ve Hukuki Nihilizm
Hukuki nihilizm, hukuka karşı negatif bir yaklaşımdır ve bunun toplum için yararlı olduğuna inanılır. Birçok düşünür hem ulusal hem de uluslararası hukuki nihilizmin yıkıcı bir olduğunda hemfikir. İki türlü hukuki nihilizm, kaymaz bir hukuki temeli, başka bir deyişle “toplumsal sözleşmeyi” reddederek öznel yasalar uygulamayı teşvik eder. Peki, tam da bunu söylüyormuş gibi görünen Zerdüşt’ü neden hukuki nihilizm çerçevesinde değerlendirmiyoruz?
“Benim sevdiğim insan, gelecektekileri varolmakta haklı kılan ve geçmiştekileri de azat edendir: çünkü onun istediği, şimdi yaşamakta olanlar yüzünden yıkıma sürüklenmektir” (s. 19) der Zerdüşt. Onun sıklıkla bahsettiği bu yıkım, hiç doldurulmayacak bir boşluk gibi yorumlanabilir, tarih boyunca yorumlandı da. Ama iktidar hırsı hakkında söylediklerinin yanı sıra devlet hakkındaki fikirlerine de kulak vermek şart: “Devlet bütün soğuk canavarların en soğuk olanının adıdır. Yalan söyleyişi de buz gibidir ve ağzından dökülen şu yalandır: ‘Ben, yani devlet, halkım’” (s. 61). 
Zerdüşt’ün üst-insanının bütün değerleri reddederken devletle karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz. “Zerdüşt ve Yorum Olarak Hukuk” başlığında da değindiğim gibi, iktidar hırsıyla oluşturulmuş öznel bir hukuktansa geçmişin bütün yüklerini terk eden ve geleceğe bambaşka bakan üst-insanların meydana getirdiği yasalar daha tercih edilebilir olacaktır. Üstelik, Zerdüşt’ün bütün insanların üst-insan dönüşümünü geçirmesini arzuladığı da hesaba katılırsa, bugünün bakış açısından üst-insanlar tarafından yaratılacak bir hukuku da öngörebiliriz. Milyarlarca insanın bir arada olduğu bir dünyada tamamen devletten ve hukuktan bağımsız bir sistem henüz oldukça ütopik.
2. Zerdüşt’ün Buyurmadıkları
Böyle Buyurdu Zerdüşt, kesin cümleler kuran bir kutsal kitap edasında kaleme alınmış gibi görünse de hukuk ve başka konularda oldukça yoruma açık. Mesela, Nazilerin Nietzsche’den ilham aldığı (“Nietzsche’nin ilham verdiği” değil) ve onun düşünceleriyle eserlerini kendi yaptıkları edimlere kaynak gösterdikleri bilinir. Nietzsche hukuk hakkında direkt yazmamış olsa bile Nazilerin bu edimlerinden birçoğu hukukun konusu haline gelmiştir. Nietzsche’yi aklamak veya eleştirmek bu yazının amacını aşar ama Böyle Buyurdu Zerdüşt sınırlarında tartışmaya açık yanlar olduğunu kabul etmek mümkün. 
Kitapta, Zerdüşt’ün üst-insanı evrensel bir kavram olarak yaratmaya çalıştığı görülebilir. Herkes, eski değerlerini tamamen yıkıp kendini tanıyan, kendiyle barışarak yoluna devam edebilen bir üst-insan olabilir. Bunun için bir din ve dil gibi bir ayrım belirtilmez. Ne var ki, hızlı geçilen satırlarda bile kadınlara yapılan özel vurgular dikkatten kaçmayacaktır. Aslında günümüz feminist hukukunun “ataerkil hukuk”ta reddettiği temel ayrım Zerdüşt’ün dudaklarından dökülür: “Kadında ne varsa bir bilmecedir ve kadındaki her şeyin bir çözümü vardır: o çözümün adı da gebeliktir”; “Erkek kadın için bir araçtır yalnızca: amaç her zaman çocuktur”; “Erkek savaş için, kadın da savaşçının dinlenmesi için eğitilmelidir: bunun dışında deliliktir her şey” (s. 82). Buradan kadınların sadece bir doğum makinesi olduğu sonucunu çıkaran üst-insanlar olacaktır. “Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacını unutma!” sözünün (s. 84) kadına şiddeti körüklemeyeceğinin de bir garantisi yok. Kadın ve erkek ayrımının bu kadar keskin olduğu bir hukukta LGBTİ haklarının yer bulması da zor gibi.
Aynı şekilde “ayaktakımı” ve “yeni bir soylu sınıfı” da ekonomik sınıf veya eğitim düzeyi ve benzeri yönlerden ayrımcılık olarak yorumlanabilir. Zerdüşt her ne kadar çürümüş eski değerlere tutunan ve onları değiştirmeye direnen kişileri “ayaktakımı” ve değerlerini sarsmaya razı olan yenilikçi kişileri “yeni bir soylu sınıfı” olarak tanımlamaya çalışsa da Nazilerin yaptığı gibi sağlıklı, varlıklı Aryan erkekler ve diğerleri minvalinde başka bir yorumun gelmeyeceğinin garantisi maalesef yok. (Bir de bunlar sadece insanlar hakkındaki tahminler. Zerdüşt’ün hikayesine metafor ya da fon olarak eşlik eden hayvanlar, bitkiler veya genel olarak doğa hakkında olası Zerdüşt hukuku ne der? Bu kadar insan temelli bir yaklaşımda diğer canlıların ikinci plana atılma ihtimali yüksek ama Dionysos temelli düşünüşte doğayı koruyan yasalar bulunabileceğini umut edebiliriz.)
SONUÇ
İstikameti yine yorum olarak hukuka çevirebiliriz. Nazilerin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü ve Nietzsche’nin diğer eserlerini yorumlaması, varolan hukuk kurallarını kendi açılarından yorumlamaktan çok, ulusal ve uluslararası hukuku hiçe saymalarından, yani hukuki nihilizm sularında yüzmelerinden kaynaklanır. Tekrarlamak gerekirse, Zerdüşt’ün (elbette bütün köhneleşmiş yasalar üst-insanların yeni değerlerine göre yenilenip düzenlendikten sonra) üstünde yorum yapılabilecek temel bir hukuku idareten de olsa kabul edebileceğini varsayabiliriz. Günümüzde hukukun yapıtaşı olan yasaların tek tek yenilenmesi ve onlara eklemeler yapılması olağan ama anayasaların düzenli aralıklarla topyekûn yenilenmesi, özellikle kadın, LGBTİ, azınlık ve mülteci hakları açısından olumlu sonuçları beraberinde getirecektir.

* Hukuk ve edebiyat kitabı için yazılmıştır.

Kaynakça
-     Friedrich, Nietzsche, İşte Böyle Dedi Zerdüşt, çev. Ahmet Cemal, Pinhan Yayıncılık, Haziran 2011: İstanbul, Türkiye.
-     Wacks, Raymond, Philosophy of Law: A Very Short Introduction, Oxford University Press, 2006: New York, ABD. (Metindeki çeviriler bana ait.)
-     Dlorio, Paolo, Nietzsche’nin Sorrento Yolculuğu, çev. Burcu Bilgiç, İş Bankası Kültür Yayınları, 2016: İstanbul, Türkiye.

-     “The Nature of Law”, Stanford Encyclopedia of Philosophy, Andrei Marmor ve Alexander Sarch, 2015, http://plato.stanford.edu/entries/lawphil-nature/.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.