Çevirmenin Timsah Gözyaşları (Öykü)


Timsahların Gözyaşları Sahte Değil Gerçek!
Yapılan araştırmalara göre “timsah gözyaşları” sahte değil. Timsahlar, biyolojik bir farklılıktan dolayı beslenirken “ağlarlar.”
İnsanlardaki on iki kraniyal sinirden beşincisi ve en büyüğü olan trigeminal sinir, terminolojideki adıyla nervus trigeminus yüzünüzdeki duyumların yanı sıra çiğneme, ısırma ve benzeri hareketlerden sorumludur. Bu sinir kendi içinde de maksiler sinir, mandibüler sinir ve oftalmik sinir olmak üzere üçe ayrılır.
Yapılan araştırmalar sonucunda birtakım ilginç bulgular ortaya çıkmıştır: Timsahlarda bu sinirin maksiler ve oftalmik bölümleri ayrılmaz. Ayrıca, gözyaşı üretmekten sorumlu olan nucleus lacrimatis [tükürük bezi çekirdeği] ve tükürük salgısı üretmekten sorumlu olan nucleus salivatorius superior [parasempatik çekirdek] birbirine oldukça yakındır. Dolayısıyla tükürük salgısı gözyaşı salgısına karışabilmektedir.
Başka bir araştırmanın sonucu ise bu gözyaşlarının “kandırmaktan” çok daha öte bir anlamı olduğunu göstermekte. Kosta Rika’da yapılan bu araştırmaya göre timsahlara konan kelebekler ve arılar onların gözyaşlarını dakikalarca içiyor. Araştırmacıların tahminlerine göre, bu lakrifagoz [gözyaşı yeme] kelebeklerin ve arıların doğada kolay bulamadıkları proteinleri ve mineralleri alabilmesine olanak tanımakta.
[Birkaç saniye karanlık]
Masasının başında oturan cefakâr bir çevirmen. 157.546 kelimeyi üç ayda çevirmesi bekleniyor. Yapılacaklar: modern bilimle felsefeyi harmanlayan kitabın her satırının özenle çevrilmesi, terminolojisinin kontrol edilmesi ve Türkçede bulunmayan terimler için yeni sözcükler önerilmesi. Çevirmenimiz bu zorlu işin üstesinden gelebilecek mi? Bu kitap Türkçeye hakkıyla kazandırılabilecek mi?
[Sahne geçişi]
Yayın dünyası için eylül ayı önemli bir tarihtir. İnsanlar tatilden döner, okullar açılır ve kitap sektörü hareketlenmeye başlar. O yüzden yaz ayları yayınevlerinde hareketli geçer. Çevirmenler, editörler ve dizgiciler yayın programını yetiştirmek için harıl harıl çalışırlar.
Yoğun çalışmalardan ve düşük kazançlardan dolayı birçok yayınevi emekçisi yaz tatillerinden fedakârlık eder. Özellikle serbest çalışan çevirmenler için bayram tatilleri ve hafta sonu tatilleri en yoğun çalışılan zamanlar olabilir. Bu maratonu başarıyla tamamladıklarında ödülleri ise... 
[Sahne geçişi]
İstanbul küresel ısınmayla birlikte yarı tropik bir iklime geçerken sıcaklar zorlayıcı bir hal almış durumda. Çevirmenimiz ev sahibinden stüdyo dairesine klima taktırma iznini alamamış ama zaten elektrik faturasının kabarmaması için her elektrikli aletini idareli kullanıyor. Dizüstü bilgisayarı ve mütevazı pervanesi hariç. Saçlarını at kuyruğu yapmış. Pervanenin serinliğini ensesinde hissediyor. Böylece sıcaktan beyin fonksiyonlarının tamamen durmasını engelliyor.
Simsiyah tüylü, sapsarı gözlü kedi, yarı sevilme yarı serinleme ihtiyacıyla pervanenin hizasında çevirmenimizin sağ koluna devriliveriyor. “Boncuk çok rica edeceğim. Oyun sonra.” Koluyla kediyi hafifçe iterek aralarına birkaç santim mesafe koyuyor. Kedi bozuluyor. Ayaklanıp gerisin geri yatağa.
Çevirmenimiz büyük bir ikilemle karşı karşıya. Saatlerce ayık kalabilmesi ve dikkatinin dağılmaması için kahve içmek zorunda. Ama kahve içtiğinde her bir saç telinin dibinden ter fışkıracağı için soğuk, hatta buzlu suyla yetinmesi lazım. Ne yazık ki buzlu su, gözlerini açık tutması için yeterli değil. Kendini Google’da kokteyl araştırırken buluyor. Alkollü kokteyllere geçtiğinde ithal likörlerin son fiyatlarını hatırlıyor, o ay hesabına yatan parayı hatırlıyor, genzinden gülüyor. Dikkatini dağıttığıyla kaldı.
Çevirmenlerin çevirdiği iki dile de hakim olması gerekir. Birini diğerinden çok iyi bilmesi ortaya çıkan çevirinin birtakım eksiklerinin olmasına neden olur. Çeviri ne kadar iyi bir editörün elinden geçse de çevirmenin bıraktığı tat okur tarafından her zaman hissedilecektir.
Timsahlarda bu sinirin maksiler bdfaph. “Boncuk, tuşlara basmasan...” Geri ok, geri, geri, geri. İşte zorlu bir terim. Şimdi, şu anda bir karşılık aramaya mı başlasa, yoksa sarıyla işaretleyip atlayarak sonra mı dönse? Sonra dönecek vakti olacak mı? Soru işaretleri eşliğinde çevirmenimizin vücudunda tuhaf bir seğirme. Üç saattir tuvalete gitmeyi unutmuş. İçtiği sular isyanda.
[Neşeli müzik.]
- Çeviri yetişecek değil mi? Ağustos sonunda baskıya vermemiz lazım. Çok çok önemli bir kitap, eylül programımıza aldık. O yüzden vaktinde elimize geçmesi şart.
- Yetiştirmek için elimden geleni yapıyorum.
[Hızlanıp gerginleşen müzik.]
Çevirmenimiz hazır ayağa kalkmışken aklına geliyor, dolaptan çeviri sözleşmesini çıkarıp inceliyor. Alt alta maddeler. Çevirmen çeviriyi geciktirirse zarardan sorumlu. Yayınevinin de kitabın basımından sonra en az bir ay içinde ödeme yapacağı yazılı. Bazı kitapların basılmasının bir seneyi geçtiği veya editör değişikliğinde iptal edildiği görülmemiş şeyler değil. İlk baskıdan çevirmenin alacağı yüzde %8, ikinci baskıdan itibaren %7. Neredeyse minimum standartlar. Güzel. Çevirmenimiz mutfaktan krakerini de aldıktan sonra çeviriye dönmeye hazır.
Terimlerden bazıları zorlayıcı. Onları tamamen bırakıp sonra geri dönmek yerine köşeli parantezler içinde Türkçe karşılıklar öneriyor. Oldukça mantıklı bir tutum. Kendisi son okumada veya editör düzeltide böyle bırakabilir ya da istediğini eleyebilir.
Çevirmenlik zorlu ve az kazandıran bir meslek olsa da keyfine diyecek yok. Okurları kitaplardan soğutan çevirilere sık sık rastlanmasına rağmen birçok çevirmen insani sınırları zorlayarak bizlere hizmet etmek için canla başla çabalamakta.
Çevirmenimizin cep telefonunda yeni bir bildirim. O da ne? Yeni bir e-posta. Çalışmakta olduğu yayınevinden.
[Merak yaratan ses efekti.]
“ABC Hanım,
Yayınevimizin standart sözleşmesinde gerçekleşen değişikliği size bildirmek isteriz. Bundan böyle ikinci baskı için çevirmenlerimize %2 oranında ödeme yapılacaktır. Bu oranı uygun bulmayan çevirmenlerimizle sözleşmelerimiz feshedilecek ve yeni bir sözleşme yapılmayacaktır.
Bilginize arz ederiz.
XYZ Yayın Yönetmeni BK”
2018 yılının temmuz ayında kurların ani yükselişi ve akabinde gelen kâğıt krizi, okuma oranları zaten düşük olan Türkiye’de yayınevlerini epey zora soktu. O zamandan beri çevirmenlerin doğal ortamlarında böyle yaralayıcı olaylar maalesef sık sık karşımıza çıkmakta. Çevirmenimiz bundan sonra nasıl davranacak? Yayıneviyle yollarını ayıracak mı yoksa şartlara katlanıp onlarla çalışmaya devam edecek mi?
[Birkaç saniye karanlık ve sessizlik]
E-postayı okurken ağzına atmış olduğu krakeri çiğnemesi yavaşlıyor, yavaşlıyor, geviş getirmeye dönüyor. Krakerin ağzında olduğunu unutmuş olması da ihtimal dahilinde. Kraker değil çivi çiğnercesine. Zorlukla yutkunuyor. Gözlerinden yanaklarına doğru akan yaşlar. Yaşlar çenesine ulaşmadan önce bir tarafı yayınevi tutuyor, diğer tarafı da okurlar. Çevirmenimiz burnunu çekip kalanı elinin üstüyle siliyor. Gözleri ekranda, parmakları klavyede.
Çekim sırasında çevirmenimiz yayınevinin e-postasını cevapsız bıraktığı için sizinle onun kararını ne yazık ki paylaşamıyoruz. Ama onun yine bir yol ayrımında olduğunu farkındayız. Bıraktığında yerine hemen başkasını bulabileceklerinin, elinde sıfırla kalacağının ve başka yayınevlerinin de benzer davrandıklarının farkındalığıyla çevirisine devam edebilir. Veyahut o yayınevini sosyal medya aracılığıyla cümle âleme rezil edebilir ve en azından bir yayınevinden başkalarının ağzının yanmamasını sağlayabilir, hatta belki hakkını da alabilir. Bekleyip göreceğiz.
[Ekran yine kararır. Kararan ekranda bir yazı.]
“Tradutture traditore”, İtalyanca “Çevirmene güven olmaz.” Peki, çevirmen kime güvenecek? 
- SON -

DOĞAL ORTAMINDA ÇEVİRMEN
Yönetmen: ...
Prodüktör: ...
Oyuncu: Çevirmen
Senaryo: ...
Kamera: ...
Kurgu: ...
.
.
.
Eserde geçen kişi ve kurum isimleri temsilidir, gerçek değildir.
Copyright 2019

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.