Malena: Kadın Olmanın Ağırlığı



Giuseppe Tornatore Legend of 1900 ve The Best Offer filmleriyle çok beğendiğim bir yönetmendi. Şimdi bu listede artık Maléna da var. (Cinema Paradiso'yu hala izlememiş olmak benim ayıbım ama belki de en lezzetli lokmayı sona saklamış oldum.) Maléna bir yandan çok sevimli bir yandan da çok acıklı bir film. Yönetmenin diğer filmleri gibi çok insani ve yaşamın içinden.

2000 yılı yapımlı bu filmin başrolünde harika bir performans sergileyen Monica Belluci var. Film boyunca hemen her sahnede görünüyor ama sadece birkaç cümle konuşuyor. Aktrisin sadece vücudunu sergilediğine dair eleştirilere katılmıyorum. Tek suçu güzel bir dul olmak olan Maléna'nın kendini savunmaya fırsat verilmeden düştüğü durum ancak böyle anlatılabilirdi.

Filmin diğer başrol oyuncusu ise henüz on iki yaşında bir çocuk olan Renato Amaroso'yu canlandıran Giuseppe Sulfaro. Diğer çocuklar ve erkeklerin aksine art niyetli olmayan bu çocuk, aslında filmin gizli kahramanlarından. Yalnız o yaştaki bir çocuk olarak Monica Belluci'nin her bir uzvunu görmüş olması çocuk istismarına girer mi girmez mi bilemedim.

Yalnız bir kadın olmak


Film, Sicilya'nın bir köyünde geçiyor. Burada sağır babasıyla birlikte bir okulda öğretmenlik (Latince öğretmenliği) yapan Maléna, yolda yürürken bile yediden yetmişe bütün erkeklerin gözü ona çevriliyor. Ergen çocuklar bisikletleriyle onu takip ediyor, erkekler bakışlarıyla yiyip bitiriyor, hem erkekler hem de kadınlar onun hakkında aslı astarı olmayan dedikodular üretiyor. Sürprizbozanlara dikkat.

Kocasını savaşa gönderen ve daha sonra orada öldüğünü düşünen Maléna'nın tek yaptığı kimseye pas vermeden ilerlemek ve ayrı bir dairede kalan babasını ziyaret etmek. Ama erkeklerin hepsi yüz bulur umudu ama yüz bulamamanın öfkesiyle onu karalamaktan çekinmiyor. Okuldaki ergenler nasılsa kulakları işitmiyor diye "Kızını sırayla inletelim mi?" gibi pis pis konuşuyorlar. Hatta bu işi abartıp kadının babasına derste kızının bütün köyle birlikte olduğuna dair çirkin bir not da bırakıyorlar. Babası kendi kızına sormaktansa onunla ilişkisini kesmeyi tercih ediyor.

Maléna işini kaybediyor. Kocası dönmüyor. Parasız kalıyor. Aç kalıyor. Subay bir sevgilisi oluyor. Meléna'da gözü olan evli bir dişçinin karısı dava açıyor. Maléna ona sarkıntılık yapan bir avukatla konuşmak zorunda kalıyor. Duruşmaya birlikte olduğu subay gelmiyor bile, onu ekiyor. Maléna'nın avukatlık masraflarını, yiyecek içecek masraflarını ödemek için tek bir yolu kalıyor: karşılığında bedenini sunmak.

Saçlarının modelini değiştirip rengini önce kızıl, sonra sarı yapıyor. Önceki kıyafetlerinin aksine daha açık saçık giyiniyor. Tam İkinci Dünya Savaşı dönemi. Alman askerler şehirde. Çekiciliğiyle Alman askerlerin yanına geçmesi zor olmuyor. Savaş bittiğinde kadınlar Maléna'yı meydanda sıkıştırıp hakaretler eşliğinde dövdüğünde ona göz koyan bütün erkekler alkış tutuyor. Maléna kazınan saçları, parçalanan yüzü ve kıyafetleriyle trene binip kaçmak zorunda kalıyor.

Masum kalabilmek


Bütün bunlar olurken köyün ergenlerinden Renato her şeyi seyrediyor. Anlatıcı da o zaten. Unutamadığı aşkı Maléna'dan bahsediyor bize. Renato klasik bir İtalyan ailesinin on iki yaşındaki oğlu. Yaşıtları gibi onun da hormonları kıpır kıpır ve tabii ki mastürbasyondaki hayali Maléna. Ama köydeki diğer erkeklerden farklı olarak o, Maléna'yi seksi bir et parçası olarak değil duyguları ve ruhu olan çekici bir kadın olarak görüyor. Onu röntgenlemesi, çamaşır ipinden bir külodunu kaçırması kabul edilebilir olmasa da çocuksu. Hatta bir süre sonra öyle aşık oluyor ki etraftaki çirkin muhabbetler onu sinirlendiriyor, Maléna'yı korumak istiyor.

O, kocasının yasını tutan, hüzünlü bir Maléna görüyor. Herkesin onun adını lekelediği sırada evinde yalnız başına vakit geçirdiğine tanık oluyor. Maléna için kısa paçalı pantolonundan vazgeçip uzun pantolon diktiriyor. Gitgide diğer oğlanlardan uzaklaşıyor. Maléna'nın her hareketini seyrediyor, masumiyetini biliyor ama ses çıkarmaya çekiniyor. Kadınlar onu döverken, trenle kaçmak zorunda bırakırken seyrediyor.

Günün birinde Maléna'nın kocası çıkageliyor. Tek kolunu savaşta kaybetmiş. Maléna'yı arıyor ama köydekiler hiçbir şey olmamış gibi nereye gittiğini bilmediklerini söylüyorlar. Maléna'nın evi yatakhane olmuş. Adam tam çaresizlik bayrağını açmışken Renato ona bir not fırlatıyor. Bu notta Maléna'nın haksız yere suçlandığını, ama onun masumiyetine şahit olduğunu yazıyor ve bindiği trenin istikametini belirtiyor, onun karşısına bir erkek gibi çıkacak cesareti olmadığını da ekliyor.

Yıllar sonra Maléna kocasının kolunda köye geri dönüyor. Kocası muhtemelen köylüleri yaptıkları çirkinliklerle yüzleştirmek istiyor ama Maléna o acıları yaşamış bir kere. Kara gözleri yerden ayrılmıyor. Renato'nun unutamayacağı bu kadın Sicilya'nın köylerinden birinde dolaşan canlı bir hayalet olarak kalıyor.

Değişmeyen rezillikler


Filmin sonunda İtalyanlara ayrı, erkeklere ayrı, kadınlara ayrı gıcık oldum. Sonra gece boyu rüyamda kendi Maléna uyarlamamı çektim. Deniz kıyısında bir yerde bir iş yemeğindeymişim. Bilmediğim bir iş yerinde tanımadığım bir yöneticiyle çalışıyormuşum. Adam askıntı oluyor, onu sertçe reddedince çok bozuluyor ve ayağımı kaydırmaya çalışıyor. Sinirle uyandım resmen.

Türkiye'de kaç Maléna bu Maléna'dan da bahtsız? Kaçı sağ kurtuluyor, kaçı hapislerde çürümüyor? 2000 yılında çekilen Maléna neden 2015 Türkiye'siyle yarışıyor? Çok soru sorduran, insanın sinirini hoplatan ama bir yandan da tuhaf bir naiflik barındıran bu filmi kaçırmayın.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.