Kafka'nın Dönüşüm'ünü Ne Zaman Okumalı? (İpucu: Beyaz Yaka)

Her kitap okunacağı zamanı bekler ve bazı eserler her okunduğunda farklı bir tat verir. Kafka'nın Dönüşüm'ü daha önce de okuma listeme girdi ama bugün okuduğumda Gregor Samsa'yla birlikte böcek oldum, onunla birlikte kıvrandım. Başlıktaki sorumu yanıtlamak gerekirse, Dönüşüm iş hayatına atıldıktan sonra en az bir kez okunmalı.

Cem Yayınları'dan çıkan, Kâmuran Şipal'in çevirdiği Bütün Öyküler'e başladığımda başıma geleceklerden habersizdim. Sıra Dönüşüm'e geldiğinde bir kere daha okuyup hafızamı tazeleyeyim dedim. Bilindik etkileyici cümleleriyle başlayan öykü ikinci sayfasında beni tokatlamaya başladı. Hem de iş yola çıkmadan önceki zamanımda beş on sayfa kitap okumaya çalışırken.

"Sırtüstü kayarak eski durumunu aldı. 'Sabah erkenden bu yataktan kalkmalar yok mu?' diye düşündü, 'adamı büsbütün serseme çeviriyor. İnsan dediğin uykusunu alacak. Başka pazarlamacılar bir haremdeki kadınlar gibi yaşıyor tıpkı. Örneğin, müşterilerden aldığım siparişleri firmaya iletmek için, kaldığım otele öğle öncesi bir ara döneyim desem, bu beyleri henüz kahvaltı masasının başında görürüm. Ama sen gel de bizim patronun karşısında böyle davran; hemen kapı dışarı edilirsin. Ama kim bilir, belki kapı dışarı edilmek benim için hepsinden hayırlısı olurdu. Hani anne ve babam olmasa, çoktan bırakmaz değildim bu işi. Patronun önüne geçip dikilir, ne düşündüğümü bütün açıklığıyla yüzüne söylerdim. Diyeceklerimi işitmeyegörsün, kesin düşüp bayılırdı yere...' " (s. 76-77)

Öykünün 1915 yılında yayımlandığını düşünürsek, Kafka'yla aynı hisleri paylaştığıma mı sevinsem, yoksa o zamandan bu zamana iş hayatı namına hiçbir şey değişmediğine mi üzülsem bilemedim. Gregor Samsa'nın müdürü de pek iç açıcı konuşmuyor doğrusu: "Öyle ciddi bir şey olmasa bari. Öte yandan, biz iş adamları, maalesef mi diyeceksiniz artık, Allah'a şükür mü, hafif rahatsızlıkları çok vakit işimizi düşünerek düpedüz yadsımak zorundayız." (s. 81-82) Bizim ofis tam da yeniden grip döngüsüne girmişken... Yadsıyalım bakalım.

Prag'ın sözümona kasvetli ortamını gördükten sonra söyleyecek başka laflarım olabilir ama şimdilik aşırı yorum riskine girerek bu uzun öykü için çalışan insana ağıt, daha genel olarak da istemediği bir rutine kapılıp giden modern insana ağıt diyeceğim. Bütün saatlerimizi satarak daha mutlu bir yaşamı satın almayı umuyor, bunu fark ettikçe aslında her sabah birer böcek olarak uyanıyoruz ve hasta ruhlarımızla (tam da bu yazıyla yakın zamanda, mart sonunda göçüp giden) Gregor Samsa gibi gün be gün kurumamak için çırpınıyoruz.

***

Not: İnterneti kurcalarken şöyle bir şey buldum:


Bir de animasyon:


Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.