Şöminenin Yanındaki Kedi, Leigh Hunt (Çeviri)


Yazan: Leigh Hunt
Çeviren: Tuğçe Ayteş

Alev alev yanan bir şömine, sıcacık bir halı, yanan mumlar ve kapatılmış perdeler, çay demlenen çaydanlık ve son olarak önünüzde, dikkatinizi üstüne çeken kedi; herkesin hoşuna giden bir manzara, tabii kedilere karşı korkunç bir tiksinti duymadıkça, ki bu da yaygın bir şey değil.

Kedi, dikkatimizi takdir edercesine mırıldıyor ve kuyruğunu hafif hafif sallıyor. Başını kaldırıp bize baktığında, huysuzlanma gücüne ve memnun olma iradesine dair ne tuhaf bir ifade var!

Şimdi, zarif kişiliğinin gereksinimlerine yönelik salt bir hisle kendini baştan aşağı temizlemeye geçiyor; sağduyulu şekilde patilerinden başlıyor ve arka kalçalarına hayret verici dil darbeleri atıyor. Çok geçmeden, boynunu bir ayağıyla ani bir keyifle kaşıyor; bunu yaparken yarı derinin hareketine uyum sağlamak yarı bu zevkten haz duymak için başını ayağına doğru eğiyor ve gözlerini kapatıyor. Ardından patilerini birkaç dokunuşla daha ödüllendiriyor; başının ve boynunun hareketlerine, bunun ne kadar hoşa gittiğine, öne doğrultulmuş kulaklara ve ileri geri usul usul kavis yapan boyna bakın. Sonunda tek bir kere hapşırıyor, ağzını ve bıyıklarını bir daha sarmalıyor ve ardından kuyruğunu ön patilerine doğru kıvırarak yatıştırıcı bir meditasyon edasında kendini butlarının üstüne yerleştiriyor.

Çocukluk çağından henüz çıkmış hayat dolu bir kedi: O yüzden halının püskülünü ayağımızla birazcık kımıldatacak olursak bir patisiyle hamle yapıyor ve o püskül bir oyun çağrısı veya yenebilecek kadar canlı bir şeymişçesine onu çekiştirmeye ve meseleyi yakından incelemeye başlıyor. Ayağının, zarafet ve huysuzluk arasında nasıl da endamlı bir hareketi var! Bir itelemenin, bir vuruşun ve bir tırmığın birleşimi. İçinde eser miktarda korkuya benzer bir şey bile mevcut, adeta onun cesaretini kışkırtıyor ve ona bir tehlike hissinin heyecanını veriyor. Yavru bir kedinin annesi üstünde açık açık bir dizi deney yapmasını, annenin inatçı ısırıklara ve pati vuruşlarına ne kadar dayanabileceğini denemesini görmekten keyif aldığımızı hatırlıyoruz. Kedi yavrusu her an ona koşuyordu, patisiyle kuyruğu tutmaya çalışıyor veya ısırıyordu, ardından saldırısına yeniden başlamak için tekrar geri koşuyordu. Anne, hoşgörü ve takdirin arasındaymış gibi, ailenin ruhu onun hayat dolu yavrusu tarafından ne kadar miras alınmış veya geliştirilmiş diye görmek için oturarak ona bakıyordu. Ne var ki, en sonunda, bu “küçük afacan” çok fazla ileri gidince annesi, patisini kaldırarak ve onu salisesi salisesine yakalayarak o zamana kadar gördüğümüz en beceriksiz şekilde patakladı. Bu pataklama yavruyu odanın diğer yarısına yuvarladı ve onun gülünç bir halde, vakitsiz ve çekingen bir tefekkürün küçük, garip bakışıyla duraklamasına neden oldu.

Çay tabağından sütün dille içilmesi birinin insan susuzluğunun anlayıp kavrayamayacağı bir şey. Böyle seri içecek zerrelerinde hiçbir tatmin yokmuş gibi gelebilir. Fakat tabak çok geçmeden boşalır; harekete eşlik eden ve kedinin ağzına ferahlık geldiğinin işaretçisi olan şapur şupur sesle insanın kulakları canlanır. Dili incedir ve kendi kaşığını kendi yapabilir. Ne var ki bu, kediyle birlikte diğer dört ayaklı hayvanlarda da yaygındır; dolayısıyla kediler hakkında düşüncelerimizde bilhassa yeri olmaz. Ellerinizin altında dikleşen tüylerinin elektriği, kediotuna olan tutkusu (acaba okur bir kediyi onun içinde yuvarlanırken gördü mü? Çılgın bir manzara) ve doğanın diğer tekil incelikleri öyle değil; bu inceliklerin arasında belki de balığa, kedinin onun elementiyle pek alakalı olmadığı için geri durması bile beklenen bir yaratığa yönelik iştahı sayılabilir; gerçi geçenlerde bir yerde kendine balık tutmak için yüzen bir kedi hakkında bir yazı okumuştum. Bu bize değerli, dogmacı, hasta, düşünceli, asık suratlı, hayırsever Johnson’ dair enfes bir hikayeyi hatırlatıyor; Johnson dışarıya kendisi çıkıp kedisi için özel bir istiridye çeşidi alırdı çünkü siyah hizmetlisi bunu yapmayacak kadar mağrurmuş! Ama Johnson’ın meseledeki gerçek tatbiki hassasiyeti güzel. Emin olun o, bu hikayede “lütfetme” veya acayip olma diye bir şey düşünmezdi. Bazı şeylerde müstesnaydı çünkü elinde değildi. Ama acayiplikten nefret ederdi. Hayır: En iyi anlarında, kendini alt tarafı bir insan ve de kırılgan olsa da iyi bir insan olarak görürdü; erdemin yanı sıra tevazu açısından ve kendi cahilliğinin yanı sıra bilgeliğini bilme açısından, Hıristiyan bir filozof olmaya hevesliydi; bu doğrultuda dışarı çıkıp aç kedisi için yiyecek alırdı çünkü zavallı siyah hizmetlisi bunu yapamayacak kadar mağrurdu ve yolda bunu isteyebileceği başka kimse yoktu. Bold Court’u döndüğünde onu görenler neler düşünmüş olmalı! Ama hiç şüphesiz gidebileceği kadar gizli gitmiştir; yani elbette gizli gitmeyi aklından geçirdiyse. ...

Leigh Hunt, “Şöminenin Yanındaki Kedi”, 1834.

Yazar Hakkında

19 Ekim 1784 – 28 Ağustos 1859 tarihleri arasında yaşayan ve Leigh Hunt diye bilinen James Henry Leigh Hunt, İngiliz eleştirmen, denemeci ve şairdi. Radikal ilkeler üstünde duran The Examiner dergisinin kurucularındandı. William Hazlitt ve Charles Lamb’i içeren, “Hunt çevresi” diye de bilinen Hampstead merkezli grubun merkeziydi; John Keats, Percy Bysshe Shelley, Robert Browning ve Lord Tennyson’u halka tanıtan kişiydi. Ayrıca kendisi, Charles Dickens’ın Kasvetli Ev kitabındaki Harold Skimpole’un aslıdır. Şu an için yazarın Türkçeye çevrilmiş bir eseri yok.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.