Seeking A Friend For The End Of The World: Ya Tüm İnsanlık Öleceği Tarihi Öğrenirse?


Post-apokaliptik film serisinde bu sefer adında komedi geçse de buram buram dram olan Seeking a Friend for the End of the World filmine değineceğim. Film, birçok Hollywood klişesinden sıyrılmayı başarıyor; özellikle de kahraman erkek ve kurtarılmayı bekleyen kadın klişesinden. Filmin romantizm dozu, aşk filmlerini sevmeyenlerin midesini bulandırmayacak düzeyde, ölçülü. Bunlarda yönetmenin kadın olmasının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Lorene Scafaria, muhtemelen yakın zamanda izlemeyi düşündüğüm Coherence (Paralel Evren) filminin de yönetmeni. Başroldeki Steve Carell ve Keira Knightly dışında daha birçok tanıdık simayı görebiliyoruz.

Filmde aslında büyük sürprizbozanlar yok. Daha en baştan dünyaya bir göktaşı çarpacağını ve Armageddon filmindeki gibi onu yok etme çabalarının boşa çıktığını öğreniyoruz. Camus, insanların öleceğini bilmesini absürt olarak nitelendirir ama burada absürdün de absürdü bir durum var: Ne zaman öleceklerini de biliyorlar. Bu sefer de sonlarını kabullendikten sonra kalan zamanlarında ne yapacakları sorusu ortaya çıkıyor. Kuralları mı çiğneyecekler, o ana kadar yapmadıkları şeyleri mi yapacaklar, yoksa öylece oturup göktaşını mı bekleyecekler? (İzlerken "Ben ne yapardım?", "Peki, aklımdakileri neden şimdi yapmıyorum da erteliyorum?" gibi sorular sordurması da cabası.)

Filmin en başında Dodge (Steve Carell) karısı tarafından terk edilir. Sıkıldığı evliliğe katlanmasını gerektirecek kadar zamanı kalmamıştır. Şaşkın rollerin cuk oturduğu Steve Carell, bu sefer Dodge karakteri olarak ortada kalır. Duygusal Dodge etraftaki kaos arasında lise aşkını bulmaya karar verir. Parkta uyurken birisinin ona "Sorry" diye bir notla bıraktığı yaşlı köpeciği de sahiplenir. Komşusu olduğu halde muhabbeti olmayan Penny'yle muhabbeti ilerletir. Penny, duvarlara "Dünyanın Sonunu Geçirmek İçin Bir Arkadaş Arıyorum" diye ilan yapıştırmıştır. O da hayatını boşa geçirdiğini düşünüp son günlerinde Amerika'nın bir ucunda yaşayan ailesinin yanına gitmek ister ama bütün ticari uçak seferleri iptal olmuştur. Birbirlerine yardımcı ve destek olma çabaları romantizme ulaşan bir ilişkiyle son bulacaktır. Aslında ikisi de istedikleri şeye ulaşır ama vazifeşinas spikerin haber verdiği üzere dünyaya daha da erken çarpacak olan göktaşından önce birlikte geçirecekleri zamandan çalmak istemezler. Filmin en sonunda bu umutsuz ilişki ve çaresizlik hissi oldukça iyi yansıtılmış.

İkilinin sahneleri dışında da filmde oldukça renkli görüntüler var. Çetelerden kaçarken Penny'nin erkek arkadaşının onu canlı siper olarak kullanması, Penny ve Dodge arabayla kaçıp onu çetelerin ortasında bıraktıklarında hemen "hangi arabayı parçalıyoruz" moduna geçmesi, uğradıkları bir barın tamamen içip içip sevişenlerle dolu olması, duvarlarda kiralık katil ilanları, intihar edip günaha girmek istemeyen dini bütün Amerikalıların kendini bu kiralık katillere vurdurmaları... Bir başyapıt olmasa da keyifle izlenen film, başta da belirttiğim gibi yönetmenin kadın olmasının meyvelerini de topluyor. Herkesin eşit derecede çaresiz olması ve mutlu sonun imkansızlığı bence filmin artılarından. Bazı eleştirilerde başroldeki çiftin uyumsuz olduğundan bahsedilmiş ama bence Keira Knightley de Steve Carell gibi şaşkın rolünü fena oynamamış. Kafa yormadan izlenebilecek, eli yüzü düzgün bir film arıyorsanız bunu listenize alabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.