Ateş Serbest (Öykü)


Güneş, Efes’in mermer sütunlarındaki damarlarda ışık oyunları yaparken, chiton’unu beline kadar çekmiş yaşlıca bir adam, üstü açık umumi tuvalette oturuyordu. İlerleyen saatlerde burası tıklım tıklım olur, kentin erkekleri ortadaki havuzun etrafında yerlerini alıp hacetlerini giderirken gündemdeki konuları tartışırlardı. Sabahleyin, güneş yüzünü utangaçça göstermeye başlamışken, toprakla uğraşanların dışında uykusuna kıyan pek insana rastlanmazdı açıkçası. Kendiyle baş başa kalabilmek, fikirlerini dinginlik içinde papirüse dökebilmek. İşte huzur… Gökyüzünün pembeliği. Ateş… Her şey ateşten meydana gelir, ateşe dönüşür. Uzun, ak sakalını sıvazladı. Ayrıntılarıyla yazacağım bunu. Çağdaşlarımı, gelecek nesilleri aydınlatmalıyım. Taze çimen kokusu… Daha uygun bir ortam olamaz. Kamış kalemini, yanı başındaki mürekkep kabına daldırdı. “4. Gözler ve kulaklar, insanlara yabancı ruhlara sahipse, onlar için kötü şahitler olurlar. 5. Birçokları deneyimledikleri hakkında ne düşünürler ne de öğrendiklerini bilirler, ama bildiklerini zannederler. 6. Ne konuşmayı ne dinlemeyi bilirler…”[1]

Durdurun bu rezaleti! Sümme haşa! Daha fazla okuyamam. …organizasyon İsrail’den, iğrençlik Almanlardan… Allah saklasın. …Avrupa’nın en ahlaksız müzik grubu olan Rammstein… Birbiri ardına gelen şehit haberlerinin yası ile birçok eğlence etkinliği iptal edilirken… İki gözüm önüme akaydı da şu kadarını bile görmeyeydim. Bu günahın altından kalkmak… 3 gün boyunca gençlerimiz zehirlenecek… Estafirullah, estafirullah… Grubun birçok klibi şiddet, mazoşizm, homoseksüellik ve diğer sapıklıkları özendirmesi sebebi ile… İki binli yıllarda düştüğümüz hale bak. Gençlik imansızlığın, sapkınlığın penceresinde. Kıyamet alameti! Yarabbi, Mehdi’yi ne zaman yollayacaksın? Odada hızlı, küçük adımlarla minyatür bir Kâbe’yi tavaf edercesine yürüdü. Yok, sakinleşmek haram, içime ateş düştü bir kere. Birkaç aydır kesmediği seyrek sakalını sıvazladı. Ya Resulallah, cehennem korkusu da kalmamış! Herkes zındık, herkes kâfir olmuş! Ellerim… Gözlerim… Bu pis haberi okurken her yerim, her uzvum kirlendi. Gözlerini indirdi, sert kıllı halıdaki ayakları hâlâ nemli. Olsun. Yine abdest almalıyım. Ah, hangi sabun çıkarır bu lekeyi? Orada masum insancıklar can verirken, O’na dua edeceklerine şeytana uyuyorlar! Tövbe, tövbe, tövbe. Akıl fikir kalmamış gençlerimizde. Çok şükür, yalan yanlış yollarda işim olmaz, tabiatımda yok böyle şeyler, bundan sonra da durduk yere baş göstermesin inşallah. Ya bunlar yüzünden bizim gibilerin başına taş yağarsa… Peygamber Efendimizin yüzü suyu hürmetine… Kara bulutlar kapladı mübarek göğü. Tufan habercisi midir? Sen koru Rabbim!

Sıcak su musluğunu çevirdi. Gerekli mercilere şikâyet etmeli bunu. Mücahit kardeşlerime haber vermeli. Gençler kendileri yola gelmezse biz getiririz alimallah! Kaynar suyun teninden içine, iliklerine işleyişi; gözleri banyo aynasında çakmak çakmak. Düşman taarruza geçmiş bile. Ağlaşmakla harcanacak vakit yok. İki gün kalmış şunun şurası. Ellerini lavabonun kenarlarına dayadı. Cehennemden korkunuz yok madem, bu dünyada görün alevler nasıl yakarmış.

“9. Tartışın. 10. Doğa gizlemeyi sever.” Yaşlı adam kalemi indirdi ve ayağa kalkıp giysinin eteklerini çekiştirdi. Mürekkebi bitmese daha dururdu da… Bir elinde kâğıdı, diğer elinde mürekkep kabı. Agoranın kenarında, kadınlar renkli renkli chiton’larıyla küplerde su taşımaya başlamışlardı. Kim bilir hangi hararetli bünyeyi söndürecek o damlalar? Su kuruduğunda hava, sonra ateş olurdu; ateş yoğuştuğundaysa su, toprak. Bitmek bilmeyen bir döngü. Sürekli bir değişim. Hiçbir kuvvet birbirine üstün olmamalı. Her şey uyum içinde kalmalı evrenin, yaşamın devamı için. Bazen kuvvetlerden biri diğerine ağır basabilir. Mesela yazın sıcak, kışın soğuk… Fakat denge daimi. Ateş ne mükemmel bir yapıtaşı. Sandaletleri çakıllarda gıcırdadı. Hele insan aklı yok mu? Saf ateş! En seyreltilmişi, en üstünü. Ama şuradaki, oradaki, agoranın yanında yürüyen, toprakla, ateşin en soğuk haliyle uğraşan insanların hiçbiri ama hiçbiri farkında değil, kimse bu doğal cevherin hakkını vermiyor maalesef. Yazmalı, yazmaya devam etmeli, bir kişi, bir kişi daha nasiplenene kadar yazmalı. Nasılsa her gün, yeni bir başlangıç değil mi?

“Dein Glück

ist nicht mein Glück

ist mein Unglück

Bang bang

Feuer frei

Bang bang”[2]

FEUER FREI! Kutu gibi odada yankılanan pes bir ses. Altı senedir bu anı bekliyorum. Bir gün… yok yok, yirmi dört saatten az kaldı! İnanılır gibi değil… Lan, İnönü’yü yakıp geçecekler! Tadilata gerek kalmayacak şerefsizim. Lindemann, Engel’i söylerken demir kanatlarla çıkacak mı acaba? Tüm vücudunda bir ürperti. Ya da şöyle Völkerball’daki gibi bir Bück Dich performansı… Ha ha, olay olur buralarda! Gerçi Pussy’de bir hinlik beklemiyor değilim… Erkenden kapıya dayanıp en önde olmak lazım! Bir daha gelirler mi, ne zaman gelirler belli değil. Tek bir anı kaçırmamam gerek. Hayvan herifler ya! Nazi misiniz nesiniz hâlâ anlamadım ama seviyorum lan sizi! Tık tık. Ya yağmur yağarsa? Tık tık. Tufan olsa gene izlerim. Tık tık. Ya biletim kaybolursa? Hah, o da burada duruyor, sabretsin biraz daha. Tık tık. Ya konser iptal olursa? Başparmağının kenarını kemirdi. Manyak olurum yeminle. Tık tık Bir haftadır gözüme uyku girmiyor. Yirmi gündür de bir tarafımı yırta yırta Almanca söz ezberlemek… Tık tık. BANG BANG!

Ne? “Rezalete Devam!” Till’le Flake’in fotoğrafı değil mi bu? Devam derken? Tık, tık. “Durdurun bu rezaleti!” Metni hızla okuyan, bir daha tane tane okuyan gözler. Yok artık lan! Başını sallarken önüne düşen uzun, siyah saçını tedirginlikle arkaya atıp çenesindeki sakalı sıvazladı. He, toplanın da rahatlaşın. Gençlerimiz zehirleniyormuş. Kedi keserken basarsınız herhalde. Belki de civciv ezerken. Kırk yılın başı, üç kuruşluk bir metal keyfini de hor görün bize. Başlarım böyle zihniyete.

Mürekkep kabını doldurduktan sonra agoranın dışında, genç Phillippos’un atlarını saldığı çayırın yolunu tutmuş, varınca da çapraşık gövdeli bir zeytin ağacına yaslanarak kaldığı yerden yazmaya devam etmişti. Bugün verimli bir gün. Zaman gibi, sözcükler de su gibi akıp gidiyordu adeta. “61. Her şey, Zeus’a göre adil, iyi ve doğrudur ama insanlar bazılarının yanlış, diğerlerinin doğru olduğuna inanır.” Tatlı bir kaşıntı. Doğa’nın küçük haşerelerinden biri olsa gerek… Atlardan biriyle göz göze. Hayvan neredeyse dile gelecek. Zeus aşkına! Daha neler! “70. Bir çemberin çevresinin başıyla sonu aynıdır.” Gün bugündür din kardeşlerim! Allah’a şirk koşanlar cezasını bulacak! Etrafına bakındı. Hani nerede “kardeşlerim”? Sadece kapkara tişörtlü dinsizler, ateist bozuntuları. Rammstein lan! Ölmeden önce bunu da yaşayacağım ya gözüm açık gitmem! Bacağını biraz kaşıdı. Geçecek gibi değildi. Ayak parmaklarında baş gösteren tuhaf mı tuhaf bir karıncalanma. “105. Arzuyla mücadele etmek zordur; istediği şeyleri ruhla birlikte alır.” Şimdilik saha içi. Bir daha gelsinler donumu satmam gerekse de sahne önü. Ah be! Ellerini ceplerine soktu sarsak sarsak, yere baka baka yürürken. Stadyum inleyecek! NEIN! NEIN!. Hayır demeli, dur demeli bunlara. Hak yolunu gösterecek bir ben olmuşum, bu uğurda canımı vermişim çok mu? Ayaklarını oynattı. Karıncalanma geçeceğine… Uyuşuyor adeta uzuvları. Ellerime de sirayet eder mi bu hissiyat? E, yaş kemale erdi. Şaşmamak gerek. “115. Köpekler tanımadıkları insanlara havlarlar.” Önünde siyah tişörtlü bir genç, tişörtte haça benzer bir işaret var. Ramm… Misyoner gibi, bu ne? Birader, aklını başına devşir. Gözlerini kaldırdı. Gittiğin yol, yol değil. Havadaki işaret parmağı yaydan çıkmaya hazır bir ok. Kimin? Benim mi? Sağına soluna bakındı. Senin yolun, yol mu? Sakala bak Yarabbi! İn midir cin midir? Sen kendi sakalına bak. Konser öncesi asabımı bozma. Ah, acıyorum sana, bunları hep şeytan söyletiyor, biliyor musun? Valla acınacak ben değilim dostum. Gençliğimiz elden gidiyor Yüce Yaradan! Nereden sizin gençliğiniz oluyoruz? Şahadet ederim ki cehennemde yanacaksın. O eli indir de cehennemi önceden görmeyesin. “122. İnsanın karakteri kaderidir.”

Pis bir koku. Bildiği, tanıdığı bir koku değil. Baldıran zehri bile bunun yanında fesleğen gibi kokardı. Yüce Zeus, burası neresi? Nerede çimenler, nerede Phillippos’la atları? İki yanında iki delikanlı. Kıpırtısız. Yüzleri birbirine dönük. Kaşlar çatık. Yumruklar havada. Saf ateş sönmüş. Eski Yunanca bir şeyler söyledi. Yanıt yok, tepki bile yok. Sorun neydi, nihai uyumu ne bozmuştu? Neydi aynı ateşin parçası bu insanların alıp veremediği? Kendinize gelin. Birden etrafındaki her şey hareketlendi. Pis kokunun kaynağı, tekerlekli parlak şeyler yollarına kaldıkları yerden devam etti. Arkadaki hipodrom benzeri kocaman alanda muazzam bir insan kalabalığı. Öğleni birkaç saat geçerken güneş hâlâ etkili. Neyse, konser öncesi seninle uğraşamam. Siyahlı delikanlı arkasını döndü. Diğer delikanlının eli sırtında. Chiton’a hiç benzemeyen iki parçalı kıyafetinin belinden çıkan kalın bir sopa. Ucuna beyaz bir bez sarılı. Ufak bir aletten çıkan alevle yandı bez. Hayır, ateş bu amaçla kullanılamaz, kullanılmamalı. Havada döne döne uçan sopa, demin yaşadığı tuhaf andaki gibi kalakalsa… Sopanın istikameti… Delikanlı! Karşılık bulmadan yitip giden sesi. Uzanıp omzuna dokundu. Yine yanıt yok. Çok geç. Tutuşan uzun saçlar. Haykırışlar. Yanıyorum! Yaktın onu! Allahım bir kulunu yaktım! Üstlerine bir ayağın gölgesi düştüğünde karıncalar nasıl kaçışıyorsa öyle kaçışan insanlar. Chiton’unu çıkarıp delikanlının üstüne kapattı. Örtü maddi hiçbir varlığı yokmuşçasına delikanlının içinden geçip gitti. Delikanlının siyah üstlüğüne sıçrayan alevler. Yüce Zeus, gözlerime mil çekileydi de görmeyeydim bu manzarayı! Sopayı fırlatan delikanlı yere çömelmiş, başı iki elinin arasında. Ancak Siren’lerin aşabileceği keskinlikle sesler yankılanıyor havada. O tekerlekli şeylerin yanıp sönen bir tanesi hızla yaklaşıyordu. O şeyin kendi yaklaştıkça görüntüsü soluklaşmaya başladı, sesi azaldı, azaldı… Phillippos’un doru atlarından biri. Güneşin göz kamaştıran ışığı. Başını eğdi. Kalemindeki mürekkep papirüse akıp dağılmıştı. “122. İnsanın karakteri…” Her şeyi çimenin üstüne koydu. Olympos’un yüce tanrıları! Demek insan ruhunda ateşin bile tesir edemeyeceği, uyum getiremeyeceği karanlıklar vardı…

[1] Heraklit’in Fragmanları, The Early Philosophers of Greece’te (Yunanistan’ın İlk Filozofları) Richmond Lattimore’un İngilizce çevirisinden çeviridir.

[2] Rammstein’ın “Feuer Frei” şarkısından: Senin mutluluğun / Benim mutluluğum değil / Şanssızlığım // Bang bang / Ateş serbest.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.