Musa'ya Akılcı Bakış: "Exodus: Gods and Kings"

Post apokaliptik ve fantastik filmler kadar peygamberlerin hayatını anlatan filmler de ilgili çekiyor. Son teknoloji ürünü görsel efektler, hele de üç boyut olunca mitolojik öyküleri her halükarda izlenebilir kılıyor. Mesela Nuh film olarak çok bir şey vaat etmese de tufan sahnesiyle beni benden almıştı.

Musa'nın hikayesini anlatan Exodus: Gods and Kings de tam böyle bir film. İzleyen bence pişman olmaz. Hayal kırıklıkları yarattığı noktalar olabilir ama önceden iyi filmler çıkarmış bir yönetmenin elinden çıkmış güzel sahneler bulunuyor.

Christian Bale filmin ağır kozu. İleride yönetmen olursam ve bol param olursa direkt filmimde oynatırım. Adam karizması ve disipliniyle örnek bir aktör. Ama onun olduğu filmde geri kalanın gölgede kalması genelde kaçınılmaz. Zaten Musa'yı oynadığı için Ramses rolündeki Joel Edgerton, tipinden dolayı Hollywood'da sürekli Ortadoğulu rolleri oynatılan Ben Kingsley ve saçı sakalı birbirine karışmış hale tanımakta zorlandığımız Aaron Paul da fazla öne çıkamıyor.

Filmin veya belki sadece Joel Edgerton'ın bir dezavantajı, 1956 tarihli The Ten Commandments (On Emir) filmi. Christian Bale bir şekilde eskiyi yad ettirmemeyi başarıyor ama şımarık patron çocuğu havalarındaki Joel Edgerton'ın gelmiş geçmiş en karizmatik kel olan Yul Brynner'ı unutturması epey zor. Yine de elinden geleni yapmış sayılır.

Süprizbozanlar, Çekimler, Konu


Yukarıda bahsettiğim gibi filmin Christian Bale'den sonraki avantajı çekimleri. Ridley Scott yukarıdan çekimlerle (teknik ismi varsa affedin) gerçekten büyülüyor. Gerek savaş, gerek köle, gerekse başka sahnelerde insanların ve yapıların küçücük görünmesini ve olayları kuşbakışı izlemeyi çok sevdim. Üç boyutun da etkisiyle yer yer kölelerden biri gibi hissetmek mümkün. (Hele de benim gibi perdenin dibindeki bir sıradan izlerseniz.)

Filmin konusu yenilikçi değil ama yaklaşımını beğendim. Musa'yı peygamberden çok koca bir milleti kölelikten kurtaran bir devrimci olarak yansıtıyor. Genel olarak akılcılık hakim. Musa zaman zaman Tanrı'nın buyruklarına da katılmıyor. Bunu Cebrail gibi gelen küçük çocuk aracılığıyla dile getirmekten çekinmiyor. Mısır'ın inşasını öyle uzaylılara falan bağlamamış çok şükür. Çatır çatır köleler yapıyor. Ridley Scott konusuna iyi çalışmış, son gelişmeleri takip etmiş. O taşlar nasıl taşınmış sorusuna yanıt bulabiliyorsunuz. Şartları görünce, Musa gibi bir liderin nasıl herkesi etrafında topladığını da anlayabiliyorsunuz.

İki buçuk saat boyunca Tanrı'nın aracılığını yapan çocuk, yanan çalısı ve Mısırlılara saldığı felaketler dışında doğaüstü sahnelere pek rastlamıyoruz. Aslında o felaketler bile bir mantık çerçevesinde sunuluyor. Önce timsahlar kayıktaki insanlara saldırıyor, içme suları kana bulanıyor. Sonra oksijensiz kalan kurbağalar sudan çıkıp şehre geçiyor. Kurbağalar ölünce sinekler ve larvalar ortaya çıkıyor, insanlara salgın hastalık yayıyor. Hayvanlar da nasibini alıyor. Sonra bir çekirge istilasıyla yenilebilir bitkiler de telef oluyor.

Filmde (veya esinlenilen konuda) beğenmediğim kısımlar da oldu elbette. Tanrı'yla Musa arasında aracılık yapan o çocuk neydi öyle. Gıcığın gıcığı. Yanan çalı yeterli olabilirmiş. (Dinden ayrı, sadece film açısından bu yorumlar.) Ayrıca çekirgelere kadar o kadar tepki göstermediğim acılar, nihai darbede yeter dedirtti. Mısır'ın üstüne çöken gölge bir gecede bütün erkek çocuklarını öldürüyor. Şehirden annelerin feryatları yükseliyor. Ramses'in masum oğlu da bundan nasibini alıyor. Ramses'i kölelerin ayrılmasına ikna etmek için kullanılan evlat acısıyla yıldırma yöntemi, bir firavuna yönelik olsa bile zalimaneydi.

Denizin yarılması sahnesi aslında en beklediğim sahneydi. Musa'nın asasını vurup Kızıldeniz'i ikiye yarmasını bekledim ama olmadı. Yine de hayal kırıklığına uğratmayan bir yorumu olmuş. Gelgitten yararlanarak Kızıldeniz'de binlerce kişinin yürümesi ve tekrar yukarıdan çekimler. Gayet etkileyici. Gelgit çekilirken bir de şiddetli bir fırtına başlıyor. Bir millet düz koşmaya başlıyor. (Değinmeden edemeyeceğim: Ridley Scott oyuncularını düz koşturmayı pek seviyor. Prometheus'ta da baş kadın karakterleri düz koşturup Charlize Theron'u harcamış ve beni sinir etmişti. Yana kaçsa ezilmeyecek halbuki.) Bu sefer herkes kurtuluyor. Musa suya batıp çıkıyor. Ramses de diğer yakada kurtuluyor. Suda kalan adamları da elbette Kızıldeniz'in meşhur sakinleri olan köpekbalıkları kapıyor.

Film din bezirganlığından çok emeğe vurgu yapması, efektleri ve Christian Bale'in yanı sıra bir şeyle daha bizi mutlu ediyor: Musa'nın karısıyla evlenme sahnesinde bildiğiniz türkü çalıyor. Sözleri anlıyoruz sanki diyene kadar ayılıyorsunuz. Epey araştırdım ama hangi türkü olduğunu bulamadım. İleride bulursam paylaşırım.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.