Ağız Tadıyla Yürüyemeyecek Miyiz?

Görünüşte gayet yürünebilir bir yol...
Normalde güncel bir yazı yazmadan önce sinirimin geçmesini bekler, daha sağlıklı değerlendirmeye çalışırım. Ama bu sefer cinlerim tepemden inmeden yazacağım. Hoşgörü ve empati sözcüklerini de rafa kaldırdım. Hararetli bir başlık atmaktan kendimi alamadım.

Kardeşimle Boğaz'ı Anadolu yakasından yayan olarak kat edelim dedik. Sabah yağmurundan kalma esinti ve yakıcılığını geri kazanmamış güneş yürümek için idealdi. Aktarma yapmak için Üsküdar'a geldik. Çilemiz orada başladı. Kadın cinsinden annesini bile görmediğini tahmin ettiğim mirket sürülerinin bakakalmaları eşliğinde otobüse bindik. Aynı bakışlardan otobüs yolculuğu sırasında ve inerken de nasibimizi aldık.

Taciz istenmeden size dikilen bir bakış da olabilir ve mazereti yoktur. Yine de "ama"ları baştan sıralayayım ki bazı işgüzarlar acınası gerekçelendirmeler yapmasın. Ama güpegündüz, ama üstümüzde toplamdaki en açık şey üstümdeki diz altı kapri.

Daha fazla mı dikkat eder oldum diyorum ama sanki üniversite zamanımda bu kadar değildi. Çengelköy'den Kanlıca'ya kadar korna çalanlar, selektör yakanlar, pencereden sarkıp ıslık çalan veya laf atanlar... Çünkü biz oraya yürümek için değil birilerinin arabasına atlamak için yürüyoruz ya da yürürken her an fikrimizi değiştirebiliriz.

Bizden daha acıklı bir grup daha vardı: bisikletliler. O zavallılar da arkadan korna ve küfür yemesin diye kaldırımın iyice kenarından gidiyorlardı. Zenginlerin sahilleri kabızladıkları gibi içeri sığmayan arabalarıyla kaldırımları da ele geçirip yayaları tehlikeye atmaları cabası.

Varna, sınır komşumuz Bulgaristan'ın harika bir sahil şehri. Plajında her yaştan ve (gerekçelendirmecilere gelsin) büyük çoğunluğu mükemmel vücutlu kadınlar salına salına dolaşıyorlardı. Tek bakan bendim. Çok dikkatli baktım, uzun uzun seyrettim. Bir kişi etraflarına atmaca gibi üşüşmedi, bir kişi bile şaşılaşmış gözlerini onlara dikmedi. Hayret ettim. Çünkü Türkiye'de, hele de İstanbul'da kasaplarda sarkıtılan etlerden farkım yoktu.

Kuzey Avrupa kadar uzakları düşünmeme gerek yok. Komşularımız Yunanistan ve Bulgaristan'da elimi kolumu sallayarak dolaşabiliyorum. Ama kendime soruyorum: Evden çıkarken kısa şortumu giysem mi giymesem mi ikilemine düşecek kadar, her kornadan mana çıkartacak kadar, sürekli arkamdan biri geliyor mu diye kontrol edecek kadar kadar kadar bana seri travmalar yaşatmaya hakları var mıydı bu insan görünümlülerin?

Zaman içinde kadınların varlığına alışırlar, en azından bizi kabullenmek zorunda kalırlar diye beklerken her şey geri gitmeye başladı. Benim için, kardeşim için, diğer bütün kadınlar için. Oylar da bir şeyi değiştirmeyecek. Kadınlar için yıkım çok önceleri başladı. Üstüne mum dikmeye az kaldı.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.