Freelance Çalışarak Geçen İlk Yılımdan Kendime Notlar
12 Aralık'ta freelance çalışmaya başlamamın ilk yılı doldu. Amacım o gün bir yazı yayınlamaktı ama ardı arkası kesilmeyen tatsız olaylardan dolayı ertelemeye karar verdim. Hal böyle olunca freelance yazısı ister istemez bir de "2016 yılımı değerlendirme" yazısına da dönüşecek gibi... Neyse, lafı uzatmadan asıl konuya geçiyorum.
2015 yılının aralık ayında neden istifa ettim?
İstifa bende şahsi bir gelenektir. Çalıştığım şirketlerde ve ofis hayatındaki dikenler en geç altı ay içinde bana batmaya başlar; bir süre tahammül etmeye ve kendimi ikna etmeye çalışırım. Ama bir kere içime o kurt düştü mü istifa bayrağını çekmem uzun sürmez. Hani "yıl olmuş 2000 bilmem kaç" diye bir kalıp vardır ya. Yıl neredeyse olacak 2016, hala yapılan işe değil giriş çıkış saatlerine bakılması, (en son çalıştığım yerin bir dijital ajans olduğunu hesaba katarsak) müşterilerin tavırları ve tabii ki o kadar emekle zaman vermişken kazancımın tatmin etmemesi."Neden freelance çalışmamayım ki?" diye bir ışık yandı zihnimde. Sonuçta, ruhumdaki Immanuel Kant disipliniyle ofis hayatında yaptığımdan çok daha fazla iş yapabilir ve toplamda daha fazla kazanabilirdim. Üstelik saatlerimi kendi kontrolüm altına alarak. Böylece startup projelerime de nakit derdi olmadan odaklanabilirdim. Gelmiş geçmiş en şanlı istifalarımdan birini ettim. Beni rahatsız eden şeyleri müdürüme ve insan kaynaklarına çat çat çat söyledim, cuma ofisten dışarı son kez adımımı attım ve hafta sonu, epey önceden istifadan habersiz bir şekilde planladığım Atina gezimi gerçekleştirdim. (Yunanistan istifa sonrası için ideal, tavsiye ederim.)
Şunu da söyleyeyim: Freelance kavramıyla ilk buluşmam değil. Üniversite mezuniyetimden sonra bütün idealistliğimde bulduğum bütün yayınevlerine eposta atmıştım, tek bir tanesi dönüş yapmıştı, oradan da beş ayda beş yıllık cinnet kotamı doldurup ayrılmıştım. Ondan sonra üç dört ay kadar çeşitli yayınevlerine düzelti, ardından çevirmenlik yaptım. Sonrası yine tam zamanlı çalışma...
İlk hayal kırıklığımla freelance hayata merhaba
Anlayacağınız, ofisten ayrılıp freelance olmaya karar verdiğimde bir Polyanna değildim. Türkiye dahilinde gayet "remote work", yani uzaktan çalışma denebilecek ve maaşımdan neredeyse %50 kadar yüksek bir iş ayarlayıp çıktım. İşin kendisi de bana ofis ortamında ticari metinler yazarken akıp giden IQ'umu ve yaratıcılığımı geri kazandıracak cinstendi: Üniversite ödevleri yazmak. İngilizceler, felsefeler, sanatlar, arkeolojiler havada uçuşurken daha mutlu olamam diyordum ki iki üç ay sonra ödemeler ve epostalara yanıtlar kesildi. Haydaaa... Türkiye'deki en sevdiğim!? tavır. Memnun değilsen memnun değilim de, medeni insanlar gibi yollarımızı ayıralım. O anki sinirle ifşa etmek istemedim değil. Ama artık bir şirket çatısı altında değildim, kendimi markalaştırmak istiyordum ve böyle bir şey hiç profesyonel olmazdı.Mağdur edebiyatı yapmayacağım çünkü garantici kişiliğim istifa ettikten sonra tek bir işverene bağlı kalmayı reddetmişti ve bir yandan kendimi sağlama almıştım. Sonra iyi ki de bu ödev işi tereyağı gibi kendiliğinden sıyrılıp gitti diye düşündüm. Bütün ödevleri uzun süren araştırmalar ve yazılar sonucu teslim ediyordum ama bundan kimseye bahsedemiyordum, hocaların kulağına gitmemeliydi. O sırada, hem biraz gelir getirmesi hem de yazarlara hitap tarzı açısından İçerik Bulutu ilaç gibi geldi; hala da öyle. Yine aynı zamanlarda eski bir iş arkadaşım sayesinde çok geçmeden ünlü bir e-ticaret şirketinin blog yazarları arasında yerimi aldım. Upwork ve başka yerlerden de ara ara iş geldi, daha da geliyor. Özetle, herkese bahsedebileceğim, ödevler kadar kafamı yormadan odaklanabileceğim insani bir programım olmuştu.
2016 yılı hedeflerim nelerdi, ne kadarını gerçekleştirebildim?
12 Aralık neredeyse yıl sonu sayılır. Haliyle istifa ve freelance 2016 hedefleriyle birlikte geldi. Yukarıda da dediğim gibi asıl amacım girişime eğilmek ama freelance işlerle kendime finansman sağlamaktı. Yaşam tarzımdan görünümüme kadar kendimi bir internet girişimcisi olarak yetiştirecektim. Evdeki hesap elbette çarşıya uymadı ve önceliklerim değişti. Freelance iş yetiştirmekten projelerimle neredeyse ilgilenemez hale geldim. 2016 yılında bir öykü dosyası veya roman yazma hedefim de ufak ufak 2017'ye kaydı. Sonuç, üstüne düşemediğim en az iki proje, ancak istifa ettiğim maaş kadar gelen bir gelir, yükselen dolar, düşen moraller...Ne var ki, kendime acısız davranmayacağım. Öncelikle, tam tahmin ettiğim gibi ofistekinden çok daha verimli çalıştım, hemen her gün sabah 7'de kalktım ve erteleme hastalığına yakalanmadan, mazeret uydurmadan yazacaklarımı yazdım. Yorulduğumda, içimden gelmediğinde öyküler, romanlar, denemeler okudum; büyükler için boyama kitaplarımı açtım; origami modellerini karıştırdım; hama boncuğu denemeleri yaptım. Kimse bana bir şey demeden, ters bakışlara maruz kalmadan. Yeri geldiğinde ofis hayatımdan daha yoğun çalıştım, bazen hafta sonu da çalıştım ama istersem herkesin sendromdan kırıldığı pazartesi günü hiçbir şey yapmadan oturabileceğimi bilerek.
En önemlisi, ticari de olsa yazdığım bütün yazıları arkalarında durabilecek şekilde yazdım. Bu da şöyle bir güzel sonuç doğurdu: Ofis hayatında çalışırken ofis işlerim ve kendi işlerim arasında set çekiyor ve aslında kendi yeteneğimi de bölüp tutarsızlaşıyordum. Freelance çalışırken bütün yazdıklarımı benimsedim çünkü başkasına da yazsam her yazdığım benim imzamı taşıyacaktı. Bu yaklaşım, aylar sonra yazdığım bir öyküde kendini belli etti. Hayatımda yazdığım en akıcı öykü... Sonra en sevdiğim yerli yazar olan Bilge Karasu'yu düşündüm. Otuz yaşına kadar yazdığı hiçbir şeyi bastırmamıştı. Sonraki bastırdığı az ve öz metinlerin ise hiçbirinde boş yok. Belki de olması gereken bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder